31 Mart 2014 Pazartesi

Meral Meri

Manasız soru ve cevaptan dolayı değil; kuşkudan dolayı yok eder insan aradığı o şeyi.

-Meral Meri

Meral Meri

Demek ki benim bu saflığım hala taze bir ekmek ki, herkes gelip bir dilim alıp gidiyor.

-Meral Meri

Didem Mamak

Bilirim kırılmış dizeleri tamir etmez zaman
Yorgunum oysa
Durmadan kendime bir tunç uyak aramaktan.

Didem Mamak

Meral Meri


Bir gün adamın birine sormuşlar:
"Düşman olmak mı daha iyi, yoksa düşman edinmek mi?"diye 

Adam: "Her dostluğun düşmanca bir öğüdü- her düşmanın da dostça bir öldürüşü vardır." demiş.

Meral Meri

Meral Meri

Gönlüm kırık sana, gözüm dolu yüreğim eksik, 
ama canımı asıl yakan şeylerin tarafından yok sayılıp, yakılmasıdır.

Meral Meri

Meral Meri

Benim doymayan bir kalbim hiç olmadı ,ama dolmayan bir kalbim vardı.
Ve o şu an seninle doldu ,ve bütünleşti.

Meral Meri

Meral Meri

Sevmeden kim büyümüş ki.
Ben hala küçüğüm karşında.

Meral Meri

Meral Meri

Ve tüm bildiklerim ne yazık ki tarafımdan bir gün belleğimden silinecek...
Zamanı geldiğinde her şey gibi.
Meral Meri

Meral Meri

Ben küçüğüm,bir balık kadar küçük...
Deniz ise büyük,beni yutabilir ya da yem yapabilir.
Ben teslim olmanın acısını ta,içimde yaşarım.
Huyum değil,gösteremem.
Sadece güneş ve su anlar halimden...
Meral Meri

Meral Meri

Bir şeyin dengesine muhtacım ;öfke yemek kadar doyurucu olabilir,
ağlamak çölleri yeşil vadiye çevirmez.
Kibir öyle uzak ki,aldattığım tek şey ,ve saklanabildiğim tek şey belki sadece o.
Hırs, öyle yaman bir oğlan çocuğu ki ,bazen yetişebilirim ona ,ve bazende
"Ne yapıyorum "diyorum.
Azaldım.
Küçüğüm ya ben, ondan.

Meral Meri

Meral Meri

Hangi huy seni bana getirir bilemiyorum ,
Bildiğim tek şey keşke keşke hiçbir şeydir, diyebilsem bu kez.
Ama bildiğim (A) Hiçbiri!
Bu bir teori olsaydı ,ve bu teoriyi çürütmenin en basit yolu huyun değil,
suyun mükâfatlanacağı olmaz mıydı?
Yani ortada bir huy var ,ve o huyların doğuşu ve ölüşü
Buna karşın bir de su var ,akan bir şeydir su ,bilirsin?
Madem huy doğar ve ölür su ise akar taki son güne değin.
O halde yanlışın yanması ve doğrunun yaşaması da pek tabii birbirine karışabilir.
Ama bizim bu ikisine ihtiyacımız var mı, asıl mesele o?
Belki ben ne doğmak, ne ölmek ne de akmak ihtiyacı içindeyim.
Bunu hiç düşündün mü?
Hani ben küçüğüm ya ,hep düşünüyorum.
İnsan açgözülü olmamalı ,evdeki bulgurdan da olmamalı değil mi?
Yani sadece demem o ki "seni sadece ,Sevsem "olmaz mı?

Meral Meri

Meral Meri

Adam olmak yürek işi işte, can işi değil.
Meral Meri

Meral Meri

Herkes işine geldiği kadar insandır gerisi yokuş Allah, yokuş.
Meral Meri

Meral Meri

Oysa biz beraber yürümüştük bir zaman günü kadar.

Meral Meri

Meral Meri

Buluşabilseydik bir bahar çiçeği kadar,o zaman ne insanlar gelip kucaklardı kokumuzdan öyle değil mi,sevgili papatyam?

Meral Meri

Meral Meri

Bilsen tutku nedir ,yanmak, nedir,aşk nedir?
O zaman saray sandığın o tahtını düpedüz zevkle aldatırdın, tıpkı ben gibi.

Meral Meri

Meral Meri

Savunduğun gerçeğin değişmemesi senlik bir durum değil ,sadece durağan bir bencilliktir.

Meral Meri

Meral Meri

Uyanık kalacağım bir gerçeklik yok dünyada.

Meral Meri

YA KIRILIRSAN

YA KIRILIRSAN

Durup kendi sesimi duymaya ihtiyacım var,
Yani beynimin sesine.
Yitirilmiş zamanın benden öylece uzaklaşıp gitmesini görecek kadar yüreğim açık,
ama dayanacak bir kalbim ,bir yaşım,bir gözyaşım bir de ben, daha olmayışı
evrensel cesaretimi kırmaya yetecek güçte.
Neye,kime yakışmıyorum?
Ya da yakışmayan o kim?
Ve ben kimdim,kimin için bunca boşlukları kucaklıyordum?
Artık "Her neyse" diye geçiştirecek bir beni bulamıyorum.
Baksanıza! O bile beni nasıl bırakıp gidiyor, bir kuşun ölümü gibi.
Artık yeter! demenin dönüm noktası değil, bir bitişine ihtiyacım var.
Beni layık görmüyorlar;iyi olan hiçbir şeyin içine bırakın girmeyi,
Orada bir kapı görebilirsem ne ala.
Yavaş yavaş ölmek böyle eziyetli bir şeydi,buna dünyaların içerdiği o derinden gelen nefesler,
ve içlenişler hasretler ölüm gibi, yaslanmaktaydı.
Allah-ım, bu nasıl bir kaderdi,nasıl bir kul idim ki ben,iyi olandan uzaktım?
Bu bir isyan değil,sadece istila edilmişliğin ağırlığı altında ezilen bir kır çiçeğinin feryadı!
Ama keşke,keşke bir ses,evet yükselen ,ve yüksek bir ses gelip beni kucaklasa!
Fakat bu da benden münezzehtir maalesef.
Ay'ın yıldızlarla birleştiği ,ve daha sonra yere çakılacağı bir gün olacakmış;
Rüyada gezinen ruhum öyle dedi,ama bu bir varsayım değil mi?
Peki ben de bir varsayım mıydım, yeryüzünde?
Bu coğrafyanın yalnızlığı içimiden ayrıldı, gitti.
Beni terk etti.
Uzun beyaz sakallı ,ve nur yüzlü ak saçlı bir dedeye hasrettim doğrusu.
Yalnızlığıma gelir miydi,dersiniz?
Belki çok mühim işleri vardır...
Tahminen de benden epeyce uzak.
-
Ey dünya!
Gözyaşlarıma biraz sargı bezi rica etsem!
Kanıyor ve hiç durmuyor,
Yoğun bir dalga yüklenmiş de beni alabora olmuşluğumu dahi görmüyor.

Ey insanlık!
Biraz adalet verir misiniz,ama en sağlamından,kalkanlar kadar da sağlam?
Ya da biraz neşeli bir gözyaşı;görüyorsunuz ya
vazgeçemediğim bir gerçek takibimdedir 
"Hah, hadi oradan ,gözyaşıymış!" diye bir inilti mi ,koptu arkamdan?
Desenize yavaş yavaş,ardımdan mecburiyetimin de şehri yıkıldı o zaman?
Ben gibi, yalan ,ve yanlış yani?
Kahretsin!
O halde ezelim de geldi ,ve geçti ebediyen sessizleşerek benden.
Af!Allah'ım, af ki ,ne af,doymamış bir karnın içinden yükselen bir bahçenin sancıyan darbesi bu-
Bu başka bir durum,her anı güncel ,ve gündem olmayan-
Bu başlamış, ama sonu olmayan,bitmeyen bir çıplaklık.
Kibirin gücü kadar dahi olamadım ne yazık ki-
Yazık ki,güç kudretli bir çınar olamadı-
Olamadı tabii,tabipler bile çare bulamadı;
O günün tekrarı olan bugün ise ,hep aynı insanın biyografisini yazıp çizmekte,
Bence o eşi benzeri olmayan adi bir katil!
Ve işgüzarın da önde gidip, duranı.
Duruşu saygın ,ve sağlam bir yaratığın sesini işittim;
Az önce yüzümdeki kılcal damarlara değin yayılmış,
Ve cüret edip baş köşeye geçmiş.
Ona "Kalıcı mısın?" diye sordum.
O'da "Sen zavallı olduğun sürece ,evet!" diye yanıtladı.
Ona dedim ki: "Zavallı olmak nedir?"
O'da dedi ki: "Hep aynı kalmak."
Ben de ekledim: "Gitmek için acele etmemiştim, lakin kalanlarla da işim olmaz."
O'da bana dedi: "Ya kalacak ,ya da gideceksin,ortası yoktur!"
Ben de ekledim: "Ortaklık vardır ama..."
O'da dedi ki son olarak: "Ortaklık ancak ,ve ancak ortalığı karıştırır!"
Ben de ekledim son olarak:"Karışmak için hep aynı kişiyim,hep aynı yerde ,ve hep adaletimle!.."
İkimizde sustuk,zaten tek yaptığımız da buydu;buyrukçulara sunulan bir suskunluk.
Şimdi kalkıp suskunluğu mu, övmem bekleniyor?
Suskunluk susamışlık değil midir a,dostum?
İnsan önce kendine demokrat bir lider olmalıdır.
Zira sonra taşan bir insanlığa,işte o vakit su olunur.
Aksi halde ne çölde bir kum olur insan ,ne de çölün kendisi.

Meral Meri

Antikacılar Çarşısında Kaybolan O İz

Antikacılar Çarşısında 
Kaybolan O İz
-
Hiç kimse size geçmişi veremez,
Lakin eşyalar hariç.
Ve tabii anılarda.
Ama belleğiniz bazen silinebilir,
Elinizde olmaksızın silinir.
Tıpkı harflerin zaman zaman ,sizi silmeye cüret etmesi gibi.
Hani derler ya "Olduğunuz andan ibaretsiniz,daha fazlası değil."
Zaman çok cömerttir ,bilir misiniz?
Eşyalar da öyledir işte;
Size kıyıda köşede unuttuğunuz 
O değerli zamanı yeri geldiğinde ,size iade etmesini de bilir.
Çok lütufkâr bir zamana sahip olduğunuzu asla unutmayınız;
Zira raflarda unuttuğunuz bir hayat varlığının azası eşliğinde, size dosttur.
İşte böyle bir rüzgar günü ben geçmişime konuk oldum;
Çok misafirperver bir geçmişim olduğu söylenemez,
Tabii aksini de...
İnsan anılarına dokunurken bence ağlamamalı,
Neden mi?
Çünkü o kadar ağlayan gözler var ki,
Bu gözlerin oluşturabileceği bir deniz olduğunu asla unutmayın-
Unutmayın ki denizler her şeyi yok eder ,ve saklar-
Saklama müzesi gibi bir yerdir,
Ama biz o kadar da derinlere gitmeyelim-
Gitmeyelim çünkü kaybolmak niyetinde olsaydık asla var olamazdık.
Biz insanların en kıymetli mutluluğu, bulunmak isteyişimizdir.
O eski eşyalar da böyle bir mutluluğu hak eder.
Yani bir rüzgar gününe gidip ona misafir olduktan sonraki ilk ertesi gün
Sizi bir huzur gününe davet edip,ağırlamak ister.
Siz bence o huzur gününü bundan mahrum etmeyin.
Ki o unuttuğunuz ayrıntılara yaşama fırsatı verebilesiniz,
Bu siz olmaktır işte,
Yani canlı bir güne ulaştırmak ,ve ulaşmak.

Meral Meri


10 Mart 2014 Pazartesi

Meral Meri

“Hani Venüs gezegeni de kapımızı çalmasa aşkın bize misafir olacağı da hiç yoktu.”

-
Meral Meri

Otoray Yolcululuğu: Niğde-Kayseri

Otoray Yolcululuğu: Niğde-Kayseri

Reşat Nuri Güntekin


Niğde'ye yaklaşıyorduk.

Yanımda oturan bir Niğdeli şehrin eteğini saran ağaç kümeleri arasında pek iyi seçemediğim bir noktayı işaret etti.

"Faruk Nafiz'in hanı," dedi.

Büyük şairin han sahibi olduğu günleri de inşallah görürüz. Fakat yol arkadaşımın bana gösterdiği bina sadece Faruk Nafiz'in unutulmaz "Han Duvarları" şiirinden tasvir ettiği han idi. Kıyafetinden anlaşıldığına göre Niğdeli arkadaş bir esnaf yahut işçi idi. Böyle olmakla beraber "Han Duvarları"nı ve Faruk Nafiz'i biliyordu. Daha garibi trende ilk gördüğü bir yabancının bu şiiri, şiirde tasvir edilen hanı ve Faruk Nafiz'i tanımamasını kabul etmiyor, ateş ve su nev'inden herkesçe malum şeylerden bahseder gibi iki kelime ile bana maksadını anlattığına inanıyordu. Güzel şiirin kudreti! İyi yazılmış bir manzum hikâye koskoca bir hanı, koynundaki tapu senedine rağmen asıl sahibinin elinden alıyor, Faruk Nafiz'e mal ediyordu.

Maamafih arabamızda ayakta duran ve bizi dinleyen uzun boylu bir sakallının, " Yok yahu. o han falanındır," diye öteki mal sahibinin hakkını da ziyandan kurtardığını itirafa mecburum.

Niğde ile Kayseri arasında yolu, Faruk Nafiz'in İstiklâl muharebesi senelerinde kona göçe üç günde aştığı o uzun mesafeyi, ben bugün otoray denen yeni icat bir âlet içinde, âdeta uçarak geçiyorum.

Akşamın beş buçuğunda daha Niğde istasyonunda kahve içiyordum. Sokak fenerleri yanarken Kayseri'de olacağım.

Bisikletin ilk icadı zamanlarında ona verilen Şeytan arabası ismini bu otoraya saklamak lazımmış! Otoray görünüşte yirmi otuz kişilik büyücek bir otobüs. Fakat ikisi arasında âdeta nalınlı adam ile patenli adam farkı var. Otobüsün mütemadiyen taşla, toprakla boğuşmasına mukabil otoray, cilâlı çelik raylar üstünde yağ gibi kayıyor.

Ulukışla ile Kayseri arasında günde iki sefer yapan bu arabaların, birinci ve ikinci sınıf yolcuları için, şoförün arkasında dört maroken koltuğu, camekânlı bir kapı ile buradan ayrılan geri tarafından da demokratlara mahsus, yirmi otuz kişilik kanepesi var

Bazı şakacı yolcular lüks kısma Lordlar Kamarası, ötekine Avam Kamarası adını takmışlar.

Bu otoray, yolları âdeta çocuk oyuncağına çevirmiş. Mesela, Kayserililer bizim Ada vapurları biletinden daha ucuz bir para ile günübirliğine Bor bahçelerinde eğlenmeye gidiyorlar.

Şoför, daha doğrusu makinistin bana anlattığına göre Adana ve Kayseri'de oturan iki akraba, mesela bir ana kız, pazar sabahları bulundukları yerden hareket ediyor, öğleyin Ulukışla'da birleşiyorlar; akşama doğru yine evlerine dönüyorlarmış.

Bu seyahat, artık yolculuktan usandığım bir zamana rastlamış olmakla beraber beni atlı karıncaya binmiş bir bayram çocuğu gibi eğlendiriyordu. Otoray, son derece munis bir dekor arasında akıp giderken kâh makinistin omuz başından önümüzdeki yola kâh arkaya geçerek akşam ışıklarıyla sararıp kızaran ovalara bakıyordum.

Yeni bir icat yalnız manzaralar ve hayatı değiştirmekle kalmıyor, duygularımıza, dünyayı görüş tarzımıza da tesir ediyor.

Yolculukta akşam, insanın gayri ihtiyarî garipsediği, kendini karanlık düşüncelere bıraktığı saatti. Halkın akşam garipliği terkibiyle anlattığı bu duyguda kendimizi uçsuz bucaksız mesafeler arasında kaybolmuş hissetmemizi arkada bıraktığımız uzağı bir daha görmek şüphesinin, öndeki uzağa yetişmemek korkusunun elbette bir payı vardır Mesafelere hakim olmak emniyeti, işte bu şüphe ve korku mefhumunu kaldırıyor, insana bu geniş ovalarda kendi mahallesinde, evinin bahçesinde dolaşmak hissini veriyor. Faruk Nafiz, "Dönmeyen yolculara ağlayan yaslı yollar," diye anlattığı bu yolu vaktiyle bir yaylının şiltesine uzanarak, "kendini tekerleğin sesine kaptırarak" geçmiş olmasaydı da, benim bindiğim otoray içinde tayyare gibi geçseydi bu acı gurbet şiirini bilmem yazabilir miydi? Yeni edebiyatlarda romantik hüzün ve spleen'in gide gide kaybolmasında bu yeni icatların da bir tesiri olsa gerektir.

4 Mart 2014 Salı

Alaeddin Sensoy - Darildinmi Cicim Bana (1960 - 1974 Kayitlari)

Darıldın mı gülüm bana

Hiç bakmıyorsun bu yana
Darıldıysan barışalım
Kumru gibi koklaşalım

Esmerim güzelim tuti dillim
Ben yanıyorum çok seviyorum
Ben yanıyorum aman Allah çok seviyorum

Her zaman üzersin beni
Ah yaramaz çapkın seni
Benim hiç günahım yoktu
Baştan sen çıkardın beni

Esmerim güzelim(ah)! tuti dillim
Ben yanıyorum çok seviyorum
Ben yanıyorum aman Allah çok seviyorum

Bir gün nadim olacaksın
Beni çok arayacaksın
Ben ah edip ağladıkça
Sen Allah'tan bulacaksın

Esmerim, güzelim, tuti dillim
Ben yanıyorum aman Allah çok seviyorum


Makam:Rast (Kanto)
Usûl: Nim Sofyan
Seslendiren: Alaeddin Şensoy

*Tuti:  Konuşmayı seven, konuşkan.
*:Nadim:Yaptığı bir davranıştan pişmanlık duyan, pişman.

Yeşil Çam

(Soldan sağa) Gül Bora, Çolpan İlhan, Ekrem Bora, Sevda Ferdağ,
Selim İleri ve Sadri Alışık. Siyahbeyaz albümlerden bir hatıra.

Meral Meri

Beni anladığını ümit etmek bir ziyankarlık değil ama,
Erken ekilmiş tohumu da hasat diye toplayamazsın ya ,benimki de o hesap!

Meral Meri

Meral Meri/Haziran Kağıtları

Birkaç kez denedim kendimi,şey için yani içtenlikle mi tebessüm ediyorum
Yoksa rol mü yapıyorum? diye.
Hani bilirsiniz sizlerde kendinize ayna tutup,bu gibi soruları sormuşsunuzdur?
Sonra dedim ki kendime: "Gönülden akan her şey denenmez,ancak yaşanır."
Görüyorsunuz ya tebessümlerimizi bile düşünür olmuşuz...

Meral Meri/Haziran Kağıtları

Meral Meri

Bazen teselli arıyor insan hem de en tesellisizden
Zira elem elemi çeker de yuva yapar kendine.

Meral Meri

Meral Meri/Eski Yel Değirmeninden Notlar

Hep derim: Hayatı bir kaç dakika olsun kendi başına bırak.
Ve sıyrıl şu kendine gelme çabalarından!
Zira hiçbir vakit oraya ulaşamadın...
Ancak ulaşabileceğin binlerce mutluluk var,
Ama sen sadece bir tanesini yakalamaya bak.

Meral Meri/Eski Yel Değirmeninden Notlar

Meral Meri

-Sence insanlar niçin sevecek kadar kalamıyorlar da vazgeçecek kadar kalabiliyorlardı?
-Çünkü bildikleri tek şey vazgeçmek ve gitmekte ondan!

Meral Meri/Haziran Kağıtları

Meral Meri

Çünkü senin doğrularının algısı ancak benim nefsimi işgal altına alıp esir düşürebilirdi.
Fakat ben orada değildim.

Meral Meri

Meral Meri

İşte benim gibi dur ki
Gözlerin dalsın ummana
Bak o zaman dünya mı haklı senden yana
Sen mi haklısın dünyadan yana yana.

Meral Meri

Meral Meri

Zaman aslında ne eylemsiz bir duruştur
Kendinden de uzakta,
Daha ziyade örtüşememiş ,buluşamamış duruşların birer kara gecesidir.
Yıldızların uykusuz geçirdiği her bir geceyi düşünün!
Ne kadar da sarhoşlar... hem de başımızdan yukarıda...

Meral Meri

Aforizma -Meral Meri

Ne zaman doğru olmaya çalışsam karşıma eğrilmek için bir ağaç fidanı dikilirdi.
Ama sen eğriyi doğru bil de eğril
Ki ağaç fidanlığa, fidan ağaçlığa hasret kalsın.

Meral Meri

3 Mart 2014 Pazartesi

FERAGAT

FERAGAT

Al beni, ey ezeli gece, kollarının arasına
ve oğul de bana, kralım ben
kendi isteğiyle terk etmiş
düş ve yorgunluk tahtını.

kılıcımı, yorgun kollarıma ağır gelen,
yiğit ve serinkanlı ellere teslim ettim;
asam ve tacım, bekleme odasında,
un ufak edip bıraktım.

örme zırhım, tamamen yararsız,
tıkırtılı mahmuzlarım öyle işe yaramaz,
cilalı merdivenlerde bıraktım hepsini.

çıkarıp attım, bedenimden ve ruhumdan, krallığı,
ve yeniden kavuştum antik ve sakin geceye,
gün batımı manzarasına.

-Fernando Pessoa

UĞULTU

UĞULTU

Seni anlıyorum,
Sen uzun süren bir sessizlik gibisin.
Ve bu sessizliğini ulu bir güçten alıyorsun.
Anlatmak istediğin kendi acıların değil,
Sadece durup bir kaç dakika kendini dinlemen yetiyor...

Seni anlıyorum,
Dünya umrunda değil.
Çünkü sen orayı keşfettin.
Ve bekliyorsun şimdi;
Bir papatyanın güneşi beklemesi gibi,
Bekliyorsun sana eşlik etmelerini.

Seni anlıyorum,
Suskunluğun orada seninle oturmuş
Sana arkadaşlık ediyor.
Bekliyorsun yağmurun yağmasını,
Ve rüzgarın ağaçlara dokunup
sana uğultular getirmesini bekliyorsun...

Ancak seni sana katılmışlar seni anlar, diyecek oluyorum.
Hayır ,kesinlikle hayır.
Senin anlatmak istediğin bu değil,
Son anda fark ediyorum anlatmak istediğin aslında:
"Acılarımız eşit olabilir ,ama düşüncelerimiz asla!"

Şimdi sana eşitim ,çünkü o uğultulu rüzgarın sesini ben de işitiyorum.
Ancak şu an kalplerimiz birleşti ,ellerimiz de ,ve ayağa kalkıp şarkılar söylüyoruz.
Çünkü sessizliğin sesi artık birleşti.

Meral Meri

Mahalia Jackson - Lord Don't Move The Mountain