4 Nisan 2014 Cuma

Otuz Senedur


Ağlama Duvarı-Fıfra

Ağlama Duvarı

Genel fıkralarıKudüs’te görevlendirilen bir gazeteci, Ağlama Duvarı’nın önünden her geçişinde, yaşlı bir Musevi’nin orada öyle durup dua ettiğini fark etmiş. Bir hafta, iki hafta... Sonunda adamla bir röportaj yapmaya karar vermiş. İzin alıp açmış teybini, sormuş adama:

- Kendinizi biraz anlatır mısınız?

- Adım David, Polonya Yahudisiyim. Yaşım 68. Smalla’da bir kumaş dükkânım var. Evliyim. İki çocuğum Tel Aviv’de bir çiçek serasında çalışıyor...

- Sizi her gün burada, Ağlama Duvarı’nın önünde, dua ederken görüyorum.

- Evet, her sabah dükkânı açmadan buraya gelirim. Dünya barışı ve insanların kardeşliği için dua ederim. Öğle tatilinde bu sefer insanların mutluluğu, acıların sona ermesi için Yaradan’a yalvarırım. Akşam da, eve dönerken, bu kez dürüst ve iyi insanların esenliği için dua ederim. Cumartesi günümü de burada, yine dua ederek geçiririm.

- Ne güzel! Kaç senedir bunu sürdürüyorsunuz ?

- İsrail’e göçtüğümden beri, yani 40 yılı geçti.

Gazeteci çok etkilenmiş, heyecanla sormuş:

- 40 yıldır her gün dua ediyorsunuz. 40 yıldır yılmadınız. Bugün nasıl bir duygu içindesiniz, neler hissediyorsunuz?

Uzun uzun iç geçirmiş yaşlı Musevi, sonra da bezgin bir sesle cevap vermiş:

“Vallahi artık bilemiyorum” demiş, “İçimde, sanki duvara konuşuyormuşum gibi bir his var...”

Nasreddin Hoca Fıkraları


Nasreddin Hoca Fıkraları


Nasreddin Hoca Fıkraları


Nasreddin Hoca

parayla pulla değil ukalalık
hısım akraba gelip bir aralık
hocaya derler ki; - kusura bakma!
pek bize düşmez ama
şu karına göz kulak olsan biraz.
fazla konuşuluyor sağda solda;
diyorlar: -çok geziyor; kötü yolda…
öyle ya eloğlu bu, susmaz, susmaz.
ama hoca da hiç dolma yutar mı?
hem, ukalalığın manası var mı?
bu zevzekleri afallatmak için
işi bildiğini anlatmak için:
-sanmam, der, bu işte yanlışınız var,
o kadar çok gezse bize de uğrar.

Aleksandr Nikolayeviç Ostrovski

Aleksandr Nikolayeviç Ostrovski

Rus edebiyatındaki gerçekçilik döneminin en önemli temsilcisi sayılan, o döneme damgasını vurmuş oyun yazarıdır.  Bugün hala ülkesindeki tiyatroların dağarında yer almakla kalmaz; sınırları öoktan aşan oyunları tiyatro dünyasının başkentlerinde tekrar tekrar oynanır. Bir devlet memurunun oğlu olarak dünyaya geldi. Babası Nikolai Fedoroviç ünlü ve varlıklı bir memurdu. Aleksandr’ın annesi ölünce, genç güzel ve zengin bir barones ile evlendi.
Parasına para, mülküne mülk kattı. İsveç asıllı barones kendi çocuklarından başka üvey oğlu Aleksndr’ın da eğitimi ile ilgilenmiş, onun yabancı dillerdeki ve müzikteki yeteneğine hayran olmuştu. Güzel bir sesi olan delikanlı, notalarıda yazıalr kadar severek okuyup yazıyordu. Aleksandr  “gimnasium” u birincilikle bitirdikten sonra babasının ısrarıyla Moskova Üniversitesi’nin  hukuk bölümünde öğrenim gördü. 1843-48 arası Moskova çocuk mahkemesinde görev yaptı. 1847 de ilk oyunu olan Kartini semeynoga schastya’yı (Aile Mutluluğundan Sahneler) yazdı. İlk önemli oyunu “İflas Bayrağı” nı yazıncaya kadar mahkemelerde dolanıp durdu.  1850 de yazdığı ve sonradan Svoi Iyudi soçtemsya (Kendimiz Çözeriz) adıyla yayımlanan ikinci oyunu Bankrot(iflas bayrağı) Moskovalı tüccarlar arasındaki hileli iflas olaylarını sergilediği için büyük tepkiyle karşılaştı ve Ostrovski kamu görevinden uzaklaştırıldı. Sansürün hışmına uğrayan oyun tam onüç yıl yasaklı kaldı. Gelgelelim avkatlık yılları daha çok oyunları için malzeme toplamasına yaradı. Daha sonra “Aile içinde kalsın” olarakta bilinen bir oyun, dalavereci tüccar sınıfının yaşamını realist çizgiler ile çiziyordu. Ama daha sahnelenmeden yazarına ün getirmişti. Tiyatro yeteneği yazarlıkla sınırlı kalmayan Ostrovski,  oyunu belli çevrelerde okuyor,sesini bile değiştirmeden ilginç tonlamalar ile kadınlı erkekli bütün kişileri dinleyenler için hayata geçiriyordu.  Her kişinin uyumlu bir şekilde bütüne hizmet etmesi, başkalarını ezerek sivrilmeye çalışmaması daha o zamandan inandığı, bizzat uyguladığı bir dramaturjiydi. Ostrovski 1860’larda çeşitli tarihsel oyunlar yazdı. Ama en önemli oyunları rus tüccar sınıfını konu alan iki trajedisiyle,  aralarında Bednost ne porok ( Fakirlik ayıp değil) adlı başyapıtı da bulunan pek çok komedisi oldu. Sneguroçka (Kar çiçeği) adlı yapıtını Rimski Korsakov 1880-81 yıllarında operaya uyarladı. Öbür yapıtları arasında Türkçeye de çevrilmiş olan Voltsiy i ovtsiy (kurtlarla kuzular) ile Groza (Fırtına) sayılabilir.Ostrovski Moskova’daki tek devlet tiyatrosu olan Mali (küçük) tiyatro  (Maly theatre)  ile yakın işbirliği yaptı. Maly theatre  Ostrovski’nin evi diye de bilinir. Oyunlarını önce kendi denetiminde bu tiyatroda sahneledi. 1874 te kurulmasına öncülük ettiği Rus Oyun Yazarları Derneği’nin  ilk başkanlığını üstlendi. 1885’te Moskova Çarlık Tiyatroları’nın sanat yönetmenliğine getirildi. 47 oyunun yazarı olarak neredeyse tek başına Rus ulusal repertuvarını oluşturdu. Oyunları bugünde en çok okunan ve sahnelenen yapıtlar arasındadır.

Ostrovski’nin yazdığı en çarpıcı politik satır olan “Bu hesapta yoktu” ya da “En Akıllı Adam da Yanılabilir” 1868 ‘de kaleme alındı. İlk kez 1869’da Aleksandrinski Tiyatrosu’nda oynandı.

2 Nisan 2014 Çarşamba

Meral Meri

Her seferinde aynı köleliğin -aynı kölesi olmak düşünebilen insanların yanmış kağıtlarına benzer.
Bu bir nevi belleğin saf dışı kalıp ,kaçamak yapmasıdır.

Meral Meri

Meral Meri

“İyi bir düşünceyi bölüp sevgi ve emekle paylaştıkça olağanüstü bir kaos doğar
Çünkü toplum sevgiye yabancı, kaosa ise alışıktır!”

  .../Meral Meri

aforizma

“İyi insanların dili ve kalbi hele ki aklı saat gibi konuşur ,ama içinden -ama dışa!..”

  .../Meral Meri

Gazoz Kapağı

(๏̯͡๏ ) Gazoz Kapağı

Zamanın azalan bir anındayım
Yerim yok,yurdum yok,yaşanmışlık yok.
Sadece ölü bir bahçenin içinde
Kurumuş güllerin hemen yanı başında,
Tüm ömrümce onlara bakıp ,uzaklaşıp -kalıp, bekçilik ettim.
Faydasız yuvarlanıp giden boş bir gazoz kapağının
Yalnız tek bir gün içinde, tek bir âna sığışı kadar muazzam bir yaşamım
Oldu.diye bilir miyim kendime?
Kaldırıp siyah bulutları o sağanağa eklenip ,dokuna bilir miyim yeşilden alıp, maviye?
Sözcüklerin ucunda sihirli bir değnek mi var yoksa?
Bu yüzden mi,sürekli harfler de yaşam bulup ,gelmiyorlardı  bize?
Çaresiz elemleri çağıracak değilim
Onları bir çarmıha germeye karar verdim
Ya da vazgeçtim,döndüm kendime...
Sürekli aynı şeye takılıp esir olmak ne haddime! diye çıkıştım kendime.
İyi ya,devam et sen böyle yok olmak istemelere.
Söz ,iyi bir şeye dokunduğumda iyi hissetmiş olacağım. diye kaçamak cevaplar da sunar insan kendine.
Hem zaten tüm gün kendi kendime konuşup duruyorum,sonra fark ettiğimde çaresizliğe, "seni kim çağırdı?"
diye hayıflanıyordum.
Böylece gazoz kapağının son dublesi de yudumsuz kalıp,yok olmuş olacaktı.
Meral Meri






Meral Meri

“Sen de bir kendini beğenmişlik var ,demek ki nedir; sen oraya ulaştığına göre benim de ulaşmam söz konusu değil,
Ama ben bakalım orayı sevecek miyim, asıl mevzu o?”

—           Meral Meri

Meral Meri


“Bir kitabın bütünlüğüne ulaşmak mı önemlidir yoksa onu parça parça ,sindire sindire apaçık okuyabilmek mi?”

—      Meral Meri

Meral Meri

“Her şeyi yaşayıp düşünmeyi ise en sonra bıraktığın da ne olacak bilir misin sen?
Yanlış ama doğru bir yaşayış ile ödüllendirilip,öldürüleceksin,işte sana yapılan şeyi o önce sen ise en son bileceksin.”

—      Meral Meri

Meral Meri

Bütün gün dincilik taslayanlarla ve bütün gün dinsizlik taslayanlar arasındaki o farkı bulmak için mi, yaşıyoruz sanıyorlar acaba?
Bulup da buluşacaklar mı, peki?

Meral Meri

Meral Meri/Kitap Hastahanesi

(๏̯͡๏ ) 

Yıkmanın karşılığı yıkılmak olduğundan doğar bu esir edilmiş asil gelecekler.
Ama aldanmayın ha, kimsenin gittiği yoktu ki, gelen olsun o yanınızda duran yalnızlığa.
Aman ha, sakın gelmeyiniz! Sonra "püf"diye uçarsınız da kanatlarınız yanar, olmaz hani-
Olmaz çünkü "veren elinde alan elinde" birbirine karıştığı filan yoktu.
Siz olsanız yok olandan doğmak ister misiniz?
Bence istemezsiniz ,çünkü bu canınızı yok sayarak sizi çürütür...
O halde o acıyla nasıl sevgi içinde bir deniz ararsınız.
Sadece bulduğunuz şu olur,titreşen bir akım.
Kendi eksenini dahi tamamlayamadan yok edilen bir akım olursunuz.
Ve bunu kimse istemez ,ama onu bile almaya cüret ederler sizden,hani varmış gibi yok ederler.
Demem o ki: Sevginizi göremeyenler ona bir adım dahi yaklaşamayanlar dokunamayanlar 
var ya ,onlar sizin çığlıklarınızı ne yapsın?

Meral Meri/Kitap Hastanesi

Meral Meri

(๏̯͡๏ )

Size hiç böyle bir soru sormuşlar mıydı:"Günde kaç kez yaşamayı düşünüyorsunuz?"diye

.../Meral Meri

Meral Meri

Ela gözlü bir dünyanın sırrını çözmüştü bir çocuk
Söz konusu mısralar olunca da o daima susardı.
Çünkü insanlardan ayrılmanın ve onlara ulaşmanın en bilge kaynağı yine mısralardı.
Zamanın ortası diye bir yer vardı ve öperdi çocuğu,
Hatta yetinmezdi de kucaklardı saatlerce sımsıcak.

"İhtiyacım var,ihtiyar çocukluğun getirilerine, ihtiyacım var!"diye
hiç küsmeden darılmadan ve neşe ile sabırlar çocuk ela gözlü dünyaya böyle sokulup, sarılışına can olurdu.

Meral Meri